Tarihten Aldıklarımızla, Tarihi İnşa Edeceğiz! Yaşasın 1 Mayıs! – DKP/Birlik

1127

Her sene olduğu gibi bu sene de, kentlerin eteklerinden gecekondu sokaklarına, oradan kent meydanlarına doğru, bir tını yayılıyor. Dünya proletaryası, geçmişinden aldığı güçle, hep bir ağızdan emeğin ezgilerini seslendirmeye devam ediyor. Kimi haykırarak sıkılı bir yumruğun içine sığdırırken bu ezgileri; kimi bir korku kapanının içinde, yarının özgür dünyasını düşleyerek kendince mırıldanıyor. Kimisi de unuttuğu ya da hiç duymadığı bu ezgilere kulak veriyor… 1 Mayıs; tüm insanlık adına, Newroz ile başlayan baharın, bir işçi yumruğunda bütün kudretine ulaştığı, tarihsel bir gün. Her bir zerresinde, ölenlerinin ve dövüşenlerinin izini taşıyan bugün, örgütlü bir sınıf mücadelesinin, en önemli mevzilerinden birisi.

Ancak bu sene 1 Mayıs’ı, daha önce hiç karşılaşmadığımız bir kriz aralığında karşılayacağız: Kapitalizm salgınının bir uzamı olan, pandemi koşullarında! Kapitalizmin varoluşsal krizini, daha da ayyuka çıkaran pandemi, her benzer tarihsel kesitte olduğu gibi işçilere, emekçilere, yoksullara ve tüm ezilenlere katmerli bir baskı, zulüm ve sömürü olarak geri dönmekte. Sahnenin bir yanında, durmayan üretim çarklarının arasında ezilen işçilerin, kanları ve alın terleri birbirine karışırken; diğer bir yanında ise o kan ve alın terinin üzerine oturtulan, karantina romantizmi ve ucuz dayanışma edebiyatları hüküm sürmekte…

Pandemi ve mevcut kriz hali, kimilerine göre evlerimizde kalarak, “birbirimizle dayanışarak”, atlatacağımız kara ve bahtsız günler olarak ele alınıyor. Bizim için de öyle mi olması gerekiyor? Elbette hayır! Bizler daha bugünden karşımızda aralanan fırsat kapılarını görüyor, burjuvazinin olası çaresizliğinin kokusunu alıyoruz: Binlerce yıldır süren sınıflar mücadelesi tarihi, ödenmiş bedellerin ve kanlı yenilgilerin öğrettikleri ile ne yapmamız gerektiğini bize tekrar hatırlatıyor!

Öyle ya, neo-liberal palavralar ile gözlere inen perdeler, birer birer yok oluyor. Yaşlı küre, uzunca bir süreden sonra “normal”e dönüyor. Üretici güçler kim olduklarını tekrardan hatırlıyorlar. Ölümsüzlerinin ve kavga dostlarının, açtıkları ve gösterdikleri yola bir adım daha yaklaşıyorlar. Pandeminin hemen öncesinde, dünyanın birçok yerinde patlak veren ayaklanmalar ve pandemi altında, dünyanın dört bir yanından yükselen “sınıfa karşı sınıf” sloganları, tüm bu durumu bize kanıtlar nitelikte. Elbette bu durum, bizlere tek taraflı bir mevcudiyeti, hayatın doğrudan bizlerin lehine aktığını göstermiyor. Dünyanın her yerinde burjuvazi, pandemi sonrasında gelişecek sürece, kendisi adına bir yenilenme ve tekrardan iktidarını pekiştirmek için hazırlanıyor.

Türkiye burjuvazisi ve onun faşist diktatörlüğü de, iktidar bloğunun tüm bileşenleri ile birlikte, tıpkı kendi sınıf kardeşleri gibi bu kriz halini bir fırsata dönüştürmek için ellerini ovuşturup, çoktan işe koyuldular bile. Faşist diktatörlük, ideolojik ve pratik olarak uygulamaya soktuğu fiili OHAL durumları ile halk düzleminin üzerindeki denetim gücünü pekiştirirken; bir gece ansızın gelen “istifa mektupları” ve meclisten geçirilen “infaz yasaları” ile gövde gösterisi yapıp, kendi saflarını tekrardan sıklaştırıyor.

Tam bu noktada bize düşen, tarihsel olanı küfemize koyup, gördüğümüz her ışık huzmesine bir köstebek misali saldırmaktır. Bir 27 Nisan arifesinde, Bostancı’dan yükselen Orhan Yılmazkaya’nın sesine tekrardan kulak vermeli ve o sesin takipçisi olan dört komünarın (Dörtlerin) eylemini tekrardan düşünmeliyiz! 15-16 Haziran direnişlerinden – ‘77 Kanlı 1 Mayıs’ına; ’96 Kadıköy 1 Mayıs’ından – 2013 Taksim 1 Mayısı’na uzanan bu şanlı tarihi tekrardan hatırlamalıyız. Hatırlamalı ve o muazzam günleri yaratan devrimci dinamiği bilince çıkarmalıyız.

Çağrımız, tüm Türkiye proletaryasına ve tüm ezilenlerinedir:

Bu şanlı günde, sınıf kardeşlerimize sarılmalı, patronların yüzüne tükürmeyi unutmamalıyız! Bulunduğumuz her alanda, sınıf kardeşlerimizle kol kola girip direniş ezgilerimizi seslendirmeli, üretim sürecini durduracak bir sınıf eylemini icra etmeliyiz.

Çağrımız, tüm Türkiyeli devrimcileredir:

27 Nisan’ın işaret ettiği devrimci kopuş çizgisini 1 Mayıs ile buluşturmalı; bedenini açlığa ve ölüme yatıran yoldaşlarımızın iradesi ve kararlılığıyla, çeliğe aldığı suyu tekrardan hatırlatmalıyız. İşçi sınıfına tarihsel rolünü ve geçmişini hatırlatacak ve onun saflarını tekrardan dizecek olan böylesi bir eylemci hattan başka bir şey değildir!

Doğmakta olan yeni dünyayı, tekrardan canavarlara teslim etmeyeceğiz!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız