Fanilikten Failliğe

Her devrimci kendi tarihini kendi yapar. Devrimcilik kollektif olarak yapılan “bireysel” bir fail olma halidir. Tarihle, güncel olan arasında”şimdiki zamanı” inşa edendir. Bu bakımdan her devrimci bir tarih yapıcısıdır. Tarihi harekete geçiren güçlerin zamanı geldiğinde o güçler, hangi coğrafyada olursa olsun, hangi toplumsal biçim altında olursa olsun harekete geçer. İşte buna tarih; tarihin yıkıcı güçleri der!. Rojava zamanı gelmiş güçlerin harekete geçtiği bir tarihsel ‘an’dır. Bu anın içinde olmak, zamanı gelmiş güçlerin içinde olmaktı..İşte Ulaş Bayraktaroğlu’nu bu toprakların ön cephelerine sürükleyen de bu güçlerdi.. tarihin devrimci güçleri.. Bu kadim topraklar belki de onlarca kez denenmiş ayaklanmaların kollektif hafızasını taşır. Her medeniyetin, her kavmin hikayesini bu topraklara yazan güçler, zamanı geldiğinde tekrar uyanışa geçti. İşte Rojava devriminin arkasında böyle bir tarihi dönüştüren güçlerin biriktridiği, harekete geçirici güçler vardır. Bir devrimci neden devrimci olur? Bir devrimci, tarihi değişitiren güçleri ortaya çıkrmak için devrimci olur. Pkk’nin kurucu tarihi, tam da bu güçleri ortaya çıkarmak için verilmiş mücadelenin tarihidir.. Tarihin aklını anlamak, o aklı devrimcileştirmek, geleceği ele geçirme eylemin bizzihati kendisidir. Bu bakımdan Rojava kendinden olmuş “bir şey” değildir. Kürt devrimcilerinin kırk yılı aşkın süredir verdiği uyanış mücadelesinin sonuçlarından biridir.

Ulaş Bayraktroğlu’nu da içeren bir devrimden söz ediyorsak; bu devrimin başka karakterinden de bahsediyoruz demektir. 1970 kuşağının kısa süren Filistin deneyimini saymazsak; bu topraklarla ilk defa devrimci ve kalıcı bir ilişki kurmuş ilk kuşağın temsilcilerinden biridir Ulaş. Bu oldukça önemli bir temsiliyeti içerir. Ulaş’ında içinde bulunduğu Rojava’daki Türk devrimci kuşağı başka temsiliyeti de taşırlar; Türk solculuğunun yıllardır büyük illüzyonlarla tutunmaya çalıştığı”ara bölge”den çıkışın ilk kapısıdır Rojava. Türk solculuğunun modernist sayıklamaları ve “batıcı” olma sanrılarıyla heba edilmiş yıllarından bir çıkıştır Rojava. Gerçek bir mekanda, gerçek bir zamanda olmaya doğru çıkılmış bir yoldur. Ama Rojava bunlarla da sınırlı değil; Ulaş’ında içinde olduğu Türk devrimci kuşağının temsil ettiği başka kırılmalar da söz konusu. Türk devrimci kuşağının Rojava’da Kürt devrimci harketiyle buluşması aynı zamanda Kürt devrimci harketinden bir ‘özür dileme’, bir özeleştiri verme halidir. Son kırk yıldır aşikar biçimde Kürt devrimci güçlerinden uzak durmuş, sömürgeci ulus kibiriyle yaşamış bir Türk solculuk geleneğinden doğru bakıldığında; Ulaş’ında içinde bulunduğu bu kuşak, bu kibirden, bu sömürgeci ulus solculuğundan da bir çıkıştır. Demek ki Rojava’da tarihi harkete geçiren güçlerden söz ederken onun değiştirici güçlerinden de söz ediyoruz demektir..

Bu bakımdan Rojava kendi kaderini değiştime gücünden daha fazlasına sahiptir. Belki de en çok Türk solculuğunun ve Türk ezilenlerinin kaderini değiştirme güçlerine sahip tarihin bir kırılma anıdır.. Zamanı gelmiş bu güçlerin müthiş dönüştürcü gücüne en azından yaşayanlar tanık olacaktır.. Bu bakımdan Rojava artık “geri dönülmez bir yoldur”. Bu Türk sömürgeci güçleri içinde, Suriye rejim güçleri içinde, başka gerici güçler içinde, devrimci güçler içinde böyledir..:Çünkü Rojava’yı bir “toprak parçası” olmaktan çıkartan devrimci güç; Rojava’yı çoktan evrenselleştirdi,dünyanın bir parçası haline getirdi ve dünya devrimleri tarihinin önemli bir deneyimi, önemli bir kazanımına dönüştürdü. Bu devrimin nereye varacağının cevabı ise; yine bu toprakları “uyandırılmış topraklar” a dönüştüren güçlerde saklıdır..

Ulaş, hiçbir zaman “kendinin devrimcisi” olmadı. Devrimciliği kendi üzerinden kurmadı. Kendi hikayesini yazmanın derdine düşmedi. Devrimciliği bir eyleme olarak gördü. Hep en önde oldu.. Devrimciliği “solcu”laştırmadı. Meslek edinmedi. Solculuktan geçinmedi. Solculuğun kifayetsiz kibir maskesini takmadı, tenezzül etmedi. Örgütünü kendi dükkanı olarak görmedi. Kendi devrimcilik yapabiliyorsa isteyen her insanın devrimcilik yapabileceğine inandı. Kifayetsiz “şef”lerden olmadı. Yüreğiyle, aklıyla, hayatıyla devrimcilik yaptı. Ulaş iyi bir Antropolog olabilirdi. Yurtdışında akademik kariyer yapabilirdi.. Yapmadı..Bunlara sırtını döndü. ailesinden ve çocuğundan vazgeçti.. Devrimciliğin sistemin içinde kalınarak yapılamayacağını hep bildi.. bu bakımdan Ulaş birikmekte olan yeni Türk devrimci kuşağının da ilk temsilcilerinden dir.. Nejat Rojava’ya gelmeden önce bir makalesinde şunları yazmıştı;“ bir insanın kim olduğuna ancak ölüm cevap verebilir. Ve biz, ölümden geriye doğru bir hayat hikayesi okuruz. O hikayede devrimci bir özneyi mümkün kılan güçleri keşfederiz”.

Ulaş’ın hayat hikayesinde sadece Rojava’da şehit düşmek yok. Belki de ondan çok fazlası; yeni gelmekte olan Türk devrimci kuşağının mayası var..

Hoşgeldin Ulaş!.

Hikmet Acun

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız