Faşizme Ölüm Halka Hürriyet! – DKP

1901

FAŞİZME ÖLÜM HALKA HÜRRİYET!

Siyaset silahlarla yer değiştiriyor.

Türkiye’de devlet çökmüş, sistem allak bullaktır ama dünya daha sakin daha istikrarlı değildir. Türkiye’deki gerilimler ve çatışmalar, iç çelişkiler kadar dünya ve bölge gerçeklerinden beslenmektedir. Artık hiçbir ülkenin sorunları yalnızca iç dinamiklere bakılarak doğru olarak kavranamaz.

Emperyalist kapitalist sistemin krizi ağırlaşarak ve şiddetlenerek sürüyor, dünya çapında ekonomik ve siyasal bunalım şiddetleniyor, siyasal çelişkilerin çözümünde, siyasetin yerini adım adım silahlar alıyor.

Çatışmalar yeni ve büyük bir dünya savaşına sıçramaya doğru gidiyor. Yeni bir dünya savaşı uzak bir ihtimal dense bile tüm Ortadoğu ve İslam ülkelerinin Suriyelileşmesi, irili ufaklı savaşların tüm dünyaya yayılarak kanıksanması daha iyi bir durum olarak görülemez.

Türkiye devrimci hareketinin tüm bileşenleri bir gerçeği bütün çıplaklığıyla kavramak zorundadır: Dünyada, bölgemizde ve Türkiye’de koşullar daha yumuşamayacak; tersine çelişki ve çatışmalar, bütün göstergeleriyle daha geniş alanları içine alacak, uzayacak ve daha şiddetlenecektir.

Türkiye’nin Suriye’ye asker sokması, ABD ve Rusya arasındaki gerilimin keskinleşmesi, nihayet 100 devletin askeri güçlerinin yanına, fiili olarak Çin devletinin de asker göndermesi bütün bölgenin iç ve dış savaşlarla cehenneme döneceğinin göstergesidir.

Bölgemizde emperyalizmin ve gericilğin sivri ucu Tayyip devletidir.

Türkiyeli devrimciler olarak tüm bu gerçeklerden istesek de kaçamayız. Emperyalistler ve bölge gericilikleri tüm bölge halklarına karşı ağır ve acımasız bir saldırıya geçmiştir. Halklar ve devrimciler çok yönlü ve karmaşık görevlerle varlık yokluk, ölüm kalım düzeyinde bir mücadeleyle karşı karşıyadır. Bölgenin gerçek sahipleri bölge halkları ve devrimcilerdir, emperyalistler ve yerel gericilikleri söküp atmak bizim görevimizdir.

Türkiye devrimci hareketi için emperyalizmle savaşmak, onun işbirlikçisi devletler ve devlet dışı tüm kurumlarıyla, bölgemiz söz konusu olunca emperyalizmin en sivri ve kanlı ucu Tayyip devletiyle savaşmak demektir. Tayyip devleti modern ve çağ dışı karmaşık bir faşist ve gericiler koalisyonudur. İçerde dev TC devlet bürokrasisi, TSK, MİT, tarikatlar, mafyalar, ırkçı MHP faşistleri, AKP ve dinci selefi faşizmi, Türk nasyonal (ulusal) faşistleri, Hizbulkontra, Türk IŞİD’i, Nusra vb. cihatçılar, JÖH’ler, PÖH’ler… Hepsi birbirinden azılı kana susamış halk düşmanlarıdır.

Bu katil sürüleri sınırların içindekilerden ibaret değildir; bölgesel hatta tüm dünyaya yayılmıştır. Dünya üzerinde daha önce kurulmamış karmaşıklıkta bir savaş koalisyonudur. Tayyip devleti, diğer bölge gericilikleri, IŞİD vb. tüm cihatçı yeni tür faşist çeteler ittifakı bu savaşta emperyalistlerin ve uluslararası kontrgerillanın uzantılarıdır. Aralarındaki çatışmaya varan çelişkiler bu gerçekliği değiştirmez.

Türkiye’de devrim yapmaya soyunan bir güç kendisini sınırlar içine daraltamaz bu karmaşık ve sınıraşırı görevlerden kaçamaz. Kimse artık “Suriye, Irak bize uzak; buralardan bize ne?” diyemez ken Türkiye adım adım Suriyelileşmektedir.

Türkiye’nin Suriye’ye girmesi de aynı anlamdadır. Bu ikili bir kuşatmadır, dış savaş aynı zamanda iç savaştır. Buna Erdoğan, içerdeki kalkışmayı bastırmak için savunmayı sınırların dışında kurmak diyor. Cerablus’a asker sokmaya verilen isim (Fırat Kalkanı) zaten bunu anlatıyor. Fırat Kalkanı bölgeye dönük sömürgeci hedflerinin yanında, Kürt Özgürlük Hareketine karşı oluşturulan bir kalkandır. Bir boyutuyla Kürt mücadelesinin daha geniş bir alandan kuşatılmasıdır. İkinci olarak Türkiye işçi emekçi mücadelesinin ve devrimci güçlerin kuşatılmasıdır.

Dış savaş, içerde Kürt halkı üzerindeki katliamları ve batıda AKP dışındaki tüm muhalefeti kanlı biçimlerde ezmenin meşrulaştırılmasına hizmet edeceltir. İran ile anlaşarak, Rusya’yla gizli pazarlıklarla, ABD’ye istediği tüm tavizleri vererek Suriye’de alan kazanıp Kürt hareketini geriletirse bu, Türkiye tarafında faşist diktatörlüğün inşasının tamamlanması olacaktır.

Bu gerçekler tüm devrimci güçlere, eski tarz siyaset, örgüt ve mücadele anlayışlarının kökten değişmesini ve bu gerçekler temelinde yeniden, çok yönlü ve çok boyutlu, bölgesel boyutları da aşan enternasyonal görevleri de hedefleyen ve siyasetin asıl olarak silahlarla yapıldığı bu yeni dünyaya göre yeniden konumlanmayı dayatmıştır. Bu görevlerden kaçan kimse kendisini devimci ve sosyalist olarak adlandıramaz.

Türkiye devrimci hareketi, düzenin içerde Kürt halkına, dışarda sömürgeci amaçlarla başlattığı savaşa ve Türkiye’de ilan edilmemiş iç savaşa karşı devrimci savaşı yükselterek cevap vermek zorundadır. AKP iktidarı gayri meşrudur ve yıkılacaktır. Bugün oluşturulacak her türlü güç birliği, cephe türü mücadele birimlerinin birinci ilkesi Erdoğan iktidarını meşru görmemektir.

Devrimci güçlerin yasadışı mevzileri zayıf, yasal mevzileri kuşatma altındadır. Her iki alanda da muazzam örgütlü, hazırlıklı ve tepeden tırnağa silahlı, katliamcı güçlere bu araçlarla karşı koyamayız.

Mevzi siyasette de kullanılıyor ama aslı askeri bir terimdir. Düşman saldırdığında mevzilerimize çekiliriz ve kendimizi koruruz. Aynı zamanda mevzi güç biriktirip düşmana karşı saldırıya geçtiğimiz yerlere denir. Bugün açık alandaki tüm mevzi sanılan alan ve yerlerimiz her iki fonksiyondan çok uzaktır. Koruyucu bir rol oynayamıyor, tersine düşmanın rahatça saldırması ve toplaması için olanak sağlıyor. Düşman mevzilerimizle oynuyor, en küçük bir birikim olacağını gördüğü anda darmadağın ediyor.

Bugün hiç kimse “Belirgin ve işler yasalar var ve bu temellerde kitlelere gidilen yollar var.” diyemez. Kıskıvrak kuşatılmış ve kıpırdıyamaz halde parti veya dernek bürolarının içine hapsedilme durumunu kabul etmek çaresizliğe boyun eğmektir. Kuşatıldığımız ve hapsedildiğimiz alanlar mevzi değildir. Bugün mevzi her yerdir ve tüm alanlar her yol ve yöntemler kullanılarak savunulmalıdır. Bugün tek savunma yolu her alanda, her yöntemi kullanarak direnmek, direniş önemli ama yetmez, karşı atağa cüret etmek, düşman mevzilerine devrimci araç ve yöntemlerle ciddi vuruşlar gerçekleştirmek zorundayız.

Bu dönemde mevezilerimizi korumak, binalarda pinekleyerek düşmanın saldırıp kıskıvrak yakalamasını, dağıtmasını beklemeden her alanı ve olanağı kullanarak karşı saldırı alanları açmak, araçlar yaratmaktır. Diğer türlü, mevcut sol literatürdeki mevzi korumak, faşizmin insafına sığınmayı, teslimiyeti kabullenmektir. Tüm güçlerimiz ve kurumlarımız iş olsun ve gösteriş için değil mücadele için vardır.

Bugün mücadele edemeyen her güç, mücadeleye hizmet etmeyen her kurum halkımızın mücadelesine güç değil köstek olmaktadır. İşlevsiz her mevzi, her araç boşuna çaba ve yüktür. Bize küçük küçük de olsa her gün ve her adımda kazandırmayan ve güç taşımayan tüm ilişki ve araçlar bizden çalmakta, farkında olalım veya olmayalım bizden götürmektedir. Tüm işlevsiz ve kazandırmayan araçlar ve ilişkiler hızla dönüştürülerek işlevselleştirilmeli yoksa kesip atılmalıdır.

DKP halkın savaş gücü, devrimci güçlerin yoldaşıdır.

DKP bu tarihsel momentte işçi sınıfının ve halkın muhalefetinin ağır tehditlere ve kanlı saldırılara rağmen ileriye fırlayabileceği koşullara sahip olduğuna inanarak önüne ikili bir görev koymaktadır. Hem tüm sınıfsal değişik muhalif kuvvetleri hem de tüm siyasal güçleri, ortak bir savaş cephesinde birleştirmek için çalışmaktadaır. Aynı anda kendi tüm mücadele güçlerini, potansiyellerini, örgüt ve kurumlarını bu zor dönemin görevlerine uygun yeni baştan kurmak için çalışmaktadır. Kendi alanımızda kazanacağımız tüm mevziler ve kuvvetleri ortak mücadelenin hizmetine koşarken, ortak yaratacağımız mevzi ve kuvvetlerden güç alarak düşman mevzilerine daha cüretli ataklar yapacaktır.

DKP bu dönemde açık alandaki tüm birikimlerini ve kurumlarını yeniden düzenlerken, var olan ve ileri sıçramak isteyen, savaş cephesine geçmek, faşizme direnmek isteyen tüm güçlerle birleştirmeyi hedeflemektedir. Devrimcilerin özel dükkanlara ihtiyacı yoktur, kendi mevzilerimizi tüm halkın, tüm devrimci güçlerin savaş mevzilerini kendimizin kabul ediyoruz.

Emperyalizm ve faşizm her zaman önce kadınlığa, kadınlara ve kadın haklarına saldırmıştır ve bugün gerek bölge çapında gerek Türkiye’de dinci faşizme en büyük öfke kadın öfkesidir. Kadın Özgürlük Gücümüz bu kadın öfkesini kuşanan ve IŞİD canilerine karşı inlerinde savaşarak düşen Eylem yoldaşımızın bayrağıyla öne fırlamayı ve kadın öfkesini ayağa kaldırmayı, temel görev olarak önüne koymuştur.

Kadın Komünarlar ve Kadın Özgürlük Gücü kadınlar için yakınma ve bekleme döneminin bittiğini, erkeklerden önce ve erkeklere rağmen tüm kadınları direnişe, mücadelede öne fırlamaya, savaş cephelerinin ön saflarına dinci fanatizme ve faşizme karşı öncülüğe çağırıyor.

DKP düşmanın kuşattığı bütün alanları ve mevzileri terketmeyi hiçbir koşulda düşünmüyor. Tersine bütün bu alan ve mevzileri yeni baştan düzenleyerek ve devrimci bir dönüşüme tabi tutarak düşmana direnen, direnmekle yetinmeyen, ona darbeler vuran ve giderek düşmanı kuşatan halkın savaş mevzilerine dönüştürmek için çalışmaktadır. Tüm komünarlar bir karış kazanılmış mevzimizi ve gücümüzü terketmeden, harcamadan yaratıcı tarzda tüm güçlerini ve olanaklarını bu temellerde yeniden kurmak için harekete geçmek zorundadır.

DKP örgütsel yapısını ve tüm etkilediği güçleri bilinçli ve soğukkanlı bir biçimde faşizmin denetim alanlarından çıkararak halkın derinliklerinde yeniden mevzilendirmekle yükümlüdür. Bu görevleri tüm birimlerimizin yönetim ve öncü kadroları gerçekleştirecektir. İşçi sınıfı, üniversiteler, kadınlar, Aleviler, liseli gençlik, aydınlar dahil tüm toplum kesimlerin kendi alanlarında örgütlenmek, örgütlenmek demek bu dönemde mücadele etmek, savaş meydanına çıkmak veya çıkmaya hazırlanmak dışında bir anlam ifade etmez. Bütün bu kesimler örgütlenerek kendilerini mücadele gücüne dönüştürürken aynı zamanda tüm bu kesimler içinden öncü savaşçılar halk ordumuzun çekirdeği olan Özgürlük Güçlerini desteklemekle görevlidir. Bu iki görevi başaramayan tüm birimler ve kadrolar devrimci göravlerini yapmamış olarak kabul edilecektir.

Bütün Komünarlar bilmelidir, bu dönemde kimse kimsenin kaşı gözü için adım atmaz. Somut tehditleri ve kavgayı bilinçli ve inandırıcı biçimde kitlelere götürmek ve ikna etmek sizin görevinizdir. Komünarların bir hücresinin veya tek militanın olduğu her alan gerçek anlamda mücadele alanı haline dönüştürülmek zorundadır. Komünarların olduğu hiçbir alanda çeteler, faşist katiller, cihatçı caniler rahat rahat faaliyet gösteremez; bütün bu halk düşmanları Komünarların hedefi durumundadır ve bu görevini yapmayan militanımız Komünar ismini kullanma hakkına sahip değildir.

Bugün tüm faliyetlerimiz ve çalışmalarımızda öncelik, var olduğumuz her yerde yasadışı devrimci zeminlerde DKP örgütlerinin kurulmasıdır. Tüm yoldaşlarımız önceliği bu hedef üzerinden planlamalı, DKP faaliyetleri de dahil tüm birim ve alan faaliyetlerimizde öncelik Özgürlük Güçlerimizi desteklemek ve savaşçı gücünü büyütmeye dönük olmalıdır. Bütün birimlerimiz ve kadrolarımız bulundukları alanda tüm halk düşmanı mevzilerine saldırabilecek bir bilinç ve olanaklara kavuşmayı hedeflemeli, daha önemlisi özgüvenle halk kitlelerini silahlandırmayı başa almalıdır. Bu hem çok zor hem çok kolaydır. Bir sıradan solcu için imkansızdır. Çünkü, kendisinin buna ne cesareti ne de niyeti vardır. Bu koşulda böylesi bir görev onun için akıl almaz bir hayalcilik, akıl almaz bir maceradır. Bir Komünar için hatta bir emekçi için ise boğazına dayanmış keskin silahlı katiller çetesine karşı acil ve her şeyin başında gelen ekmek, su, hava kadar zorunlu bir ihtiyaçtır. Bir insan nasıl ekmeksiz, susuz ve havasız yaşayamazsa Türkiye ve bölgenin emekçi halkları silahlanmadan yaşayamaz. Bu bizim hüsnü kuruntumuz değil hayatın dayattığı bir zorunluluktur. Bu gerçeği kitlelere götüremeyen bir militan kitlelerden önce kendisini sorgulamalıdır.

Her DKP militanı bu dönemde kendisini komple görevlere hazırlamak zorundadır. Bugün her Komünar önce bir halk önderidir, propogandacı ve ajitatördür, hem öğretmen hem öğrencidir, bilinçli bir taktisyen ve örgütleyicidir, mali olanak yaratan ve istihbarat toplayandır, bütün bunların toplamı olarak devrimin komple savaşçısıdır. Daha geri bir düzeyi kabul edemeyiz ve her milianımız kendi çıtasını bu hedeflerin de üzerinde kurmalıdır. Başka türlü bu azgın ve devasa, örgütlü devletleşmiş katiller ordusuyla savaşamayız.

Türkiye’de AKP-IŞİD faşizmine karşı olan güçler zayıf değildir. Kürt halkının, Alevilerin, laik yaşamı benimsemiş tüm yurttaşlarımızın ve yüz yıllık devrimci, sosyalist, aydın birikimin tümü, tarihin bu konağında devrimci ve antifaşist güçlerin müttefiki durumuna gelmiştir. Bu gerçektir ve Türkiye’de devrimci muhalefetin şimdiye kadar sahip olmadığı büyük bir devrim potansiyelidir. Tüm devrimci güçler bu tarihi fırsatı ve bu büyük muhalefet potansiyelini siyasal bir güce dönüştürerek faşizmin karşısına dikmekle görevlidir. DKP öncüleşerek, tüm devrimci güçlerle birleşerek bu görevi gerçekleştirmek için hazırlanmaktadır.

DEVRİMCİ KOMÜNARLAR PARTİSİ

Eylül, 2016

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız